İstiklal’den İstikbal’e: Cumhuriyet 100 yaşında

Yüz; Aynaya bakınca gözgöze gelinen!

Yüz; Göz göze gelinse de gerçek olduğu bilinmeyen!

Yüz; Kiminde bir, kiminde iki tane olan!

Yüz; denizle ilişkili emir kipi!

100; Öğrencinin alabildiği, hocaların kıyamadığı en yüksek not!

100; Türk milletinin tarih yolculuğundaki var oluş mücadelesinin taçlandığı gün! Bağımsızlık hedefi ile inşa edilen, istiklal mücadelesini zafere ulaştıran birlik ve beraberlik ruhunun en büyük eseri!

Son günlerde Orta Doğu’da yaşanan kaosu, ülkelerin özgürlük mücadelesini, savaşın en sıcak halini gördükçe cumhuriyetin önemi daha bir anlaşılıyor değil mi! Ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi olan cumhuriyet, evlerimizde huzurla, ülkemizde refahla yaşamamıza en büyük işaret!

Cumhuriyet, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim şekli başka deyişle halkın kendi kendini yönetmesi! Bir padişahın ağzından çıkacak karara, bir şeyhülislamın fetvasına bağlı olmayan, halkın seçtiği milletvekilleri vasıtasıyla haklarını kullandığı cumhuriyette, halkın anayasa ile güvence altına alınan seçme ve seçilme hakkı vardır. Yargılama yetkisi, tam bağımsız mahkemeler aracılığıyla kullanılır.

Okul yıllarında, gözlüklü- çalışkan bir çocuğun okuduğu şiir zannederdim ben cumhuriyeti! Bilirdim de özelliklerini, olması gereken- normal olan zannederdim görmediğim için başka yönetim şekli! Yıllar geçip büyüdükçe, dünya karışmaya, ülkeler savaşmaya, roketler- füzeler sahneye çıkmaya başlayınca anladım özgürlük mücadelesini, demokrasinin önemini, egemenliğin kudretini!

Cumhuriyet, kan ve gözyaşı ile kazanılan bir İstiklal savaşıdır. Bir devrimcinin, dâhi bir komutanın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, halkı ile birlikte kazandığı askeri bir zaferdir. Tarihi terse döndürendir, toplumu sosyal, ekonomik ve kültürel geliştirendir. Bugün İran’da recmedilen, Afganistan’dan da öldürülen kadınları gördükçe kıymetini daha iyi anladığımızdır cumhuriyet, kadının özgürlüğüdür! Adı olmayan, okutulmayan- çalıştırılmayan- mal gibi alınıp satılan kadınları, erkeklerle eşit haklara kavuşturandır. Seçimlerde oy kullandıran- aday olma hakkı tanıyandır.

Çağdaş eğitim ve öğretimin de adıdır cumhuriyet! Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmesi, sınıflarda kız-erkek ayrımından vazgeçilmesi, medreselerin kapanıp yerine ilkokulların getirilmesi, eğitimin laikleşmesi onunla başlamıştır. “Fikri hür, vicdanı hür” kuşaklar, onunla yaratılmıştır.

Cumhuriyet, barıştır, sevgidir, dostluktur! Mustafa Kemal’in; “Yurtta sulh, cihanda sulh”udur!

Akıldır, bilimdir, laikliktir! Atatürk’ün; “Ne mutlu Türk’üm diyene”sidir!

Sosyal devlettir, hukuk devletidir, fırsat eşitliği, adalettir. Atatürk’ün deyişiyle Türkler, bütün tarihleri boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş ve olmaya devam edecek bir millettir. Cumhuriyet de en layık oldukları yönetim şeklidir!

Atam! Gölgen üstümüzde, sevdan yüreğimizde,

Bayrağımız dalgalanıyorsa semada, senin sayende!

Sen rahat uyu, kimse dokunamaz bize bu cihanda,

Kurduğun cumhuriyet tam 100 yaşında! 

………………………………….*………………………………..

Ekimin 29’unun Sırrı?

Tarihimizin en önemli günü 29 Ekim!

Yıllarca süren savaşlardan, salgın hastalıklardan ve ekonomik sıkıntıların ardından yorgun düşmüş milletimizin devlete dönüştüğü gün!

Peki neden 29 Ekim? Yani neden 27-28 ya da 30 Ekim değil de 29 Ekim?

Tesadüf mü yoksa değil mi?

Ben tesadüf sanıyordum açıkçası ama değilmiş! Cumhuriyetin 29 Ekim’de ilan edilmesi tesadüf değil de benim bunu öğrenmem tesadüf oldu biraz! Anlatayım:

30 Ağustos Zaferinin ardından Yunan ordusunun geri çekilmesini sağlayarak İzmir’e giren 5. Süvari Kolordusunun komutanı Fahrettin Altay Paşa, 1925 yılında Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında bu soruyu sorar Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya. Ben de ondan öğrendim valla.

Osmanlı Devleti’ni dağıtan, işgal kuvvetlerinin zaferinin belgesi Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Koca imparatorluk bitmiş, Saray İtilaf Devletleri’nin kontrolü altına girmişti. Teslimiyet kabul edilmişti ama Mustafa Kemal bunu kabul etmeyecekti. O anda buna inanan belki dünyada sadece kendisiydi ama bu milleti tarihten silmek isteyenlere karşı son nefesini verinceye kadar mücadele edeceğine ant içmişti.

Türk halkı arkasındaydı, hür yaşamışlar hür yaşayacaklardı, bunu da tüm dünyaya anlatacaklardı!

Yıllar sürdü Kurtuluş Savaşı! Onlarca insan öldü, kanlar döküldü! Silahsız, güçsüz, aç- susuz bir millet, dünyaya kök söktürdü. Ve günün sonunda Türk’ün gücünü herkes gördü.  

Sıra cumhuriyetin ilanına gelmişti, savaşı kazanmakla bitmiyordu tabi iş. Muasır medeniyetler seviyesine erişilecek, laiklik getirilecek, demokrasi gelecekti. Hazırlıklar bitmiş,  3-5 güne ilan edilecekti. 30 Ekim’e az kalmıştı. Düşündü Atatürk, 30 Ekim 1923, bitişin resmi, çöküşün  mütarekesinin 5. yıldönümü olacaktı. Cumhuriyet gibi bir devrim, o kara günle anılamazdı. Mondros 30 Ekim’di, Cumhuriyet 29 Ekim olmalıydı. Bu da bir mazlum ama güçlü bir milletin ahıydı. Ben ya da biz anlamadık belki ama o zamanki devletler, bence bunu gayet anlamıştı.

İşte buymuş 29 Ekim’in esrarı! Ulu önder, yoktan var olan bir milletin miladını, tarihinin en kara gününün yıl dönümü yapmamıştı! Yeni başlangıçlara beyaz tarihler yakışırdı! Adına cumhuriyet dediğimiz şey, tarihten silinmek istenen bir devletin şerefli intikamıydı!

……………………………………*………………………………………

Neden ‘Cumhuriyet’?

100. yıl coşkusu, sadece ruhumu değil kalemimi de coşturdu! Her bayrak görüşümde ağlıyorum bu ar. İstiklal Marşı yüreğimi daha bir titretiyor! Üstüm başım şiir kokuyor; evde, arabada, her yerde marşlar çalıyor!

Dünyanın geldiği noktada, ülkelerin birbiriyle bitmeyen savaşlarına şahit oldukça, cahillerle savaşmak zorunda kalınca, hakkını hukukla aramak zorunda kalınca daha bir kıymetli oldu    Cumhuriyet!

Çok okuyorum bu ara, daha çok öğrenmek, yenilenmek için!

Böyle öğrendim ‘cumhuriyet’ kelimesinin, Mustafa Kemal’in ağzından ilk ne zaman çıktığını;

“1906’da yılında, “Veladeti Hümayun Şenlikleri” yani padişahın doğum günü töreni için Suriye’deymiş Atatürk! Henüz 25 yaşındaymış ve yanında Mazhar Müfit Bey ile Halil Bey isimli arkadaşlarıyla birlikte  donanmayı seyrediyorlarmış. Atatürk birden arkadaşının kolunu tutarak;

-“Halil” demiş! Bu millet kendi kurtuluşu için şenlik yapabilir. Nihayet, büyük hizmetler etmiş olan bir adam için de şenlik yapabilir, diyelim. Fakat hanedan için neden kutlama yapılsın? Padişah da kim oluyormuş, neden doğum günü böyle kutlansın?

Halil bu soruya şu cevabı vermiş:

– Peki, memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan fenadır, sana katılıyorum. Ama o giderse gene bir padişah lazım!

 Buna fena halde kızan Atatürk de:

– “Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun Halil?” diye bağırmış, “Cumhuriyet yaparız!”

Yaptı da! En güzelini yaptı hem de! Küllerinden doğdu bu millet, kendi mucizesini yarattı ve eşi benzeri görülmemiş zafer kazandı! Peki cumhuriyeti ilan ederken aklında ne vardı, neydi amacı?

O da bir anısıyla ortaya çıktı:

“Mudanya üzerinden Bursa’ya gidiyordu. Kalabalık halk, iskelede etrafını çevirmiş ona dokunmak için yarışıyordu. Bir kadın, elinde bir kâğıtla Atatürk’e yaklaştı. Zayıf, çelimsiz bir kadındı. Ata’nın yolunu keserek titrek bir sesle “Beni tanıdın mı oğul?” dedi, “Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var, Devlet Demir Yolları’na girmek istiyor. Siz ‘Onu alsınlar’ dediniz fakat Müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleyiniz!”

Atatürk’ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Ellerini iki yana açarak yüksek sesle:

– Oğlunu almadılar mı?Ben söylediğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş, çok iyi yapmışlar. İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak!

Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçercesine dolu bir sesle şunu diyordu:

– İşte Cumhuriyet’ten beklediğimiz sonuç tam da buydu! 

………………………………………*…………………………………………

HAFTANIN EN’LERİ 

Haftanın Adaleti: Adına yakışır şekilde hukuktan geldi! İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızı H.K.G.’yi altı yaşındayken “imam nikahıyla evlendirmesi” ve Kadir İstekli tarafından cinsel istismara maruz bırakılmasına ilişkin görülen davada karar açıklandı. Mahkeme, baba Yusuf Ziya Gümüşel’e 20 yıl, kız çocuğunun evlendirildiği Kadir İstekli’ye 30 yıl, anne Fatıma Gümüşel’e ise 16 yıl sekiz ay hapis cezası verdi! Hiçbir şey, genç kadına 6 yaşında beri uğradığı sistematik tecavüzü unutturamaz elbet ama belki bir nebze olsun soğur yanan yüreği ve bu karar emsal olur da korur bütün çocuk gelinleri! 

Haftanın İhmali: Herkese ibret olacak cinsten! İzmir’de ayağına batan cam parçasının oluşturduğu kesik nedeniyle ayağı enfeksiyon olan 58 yaşındaki Şerif Düzgüner’in sol bacağı ampüte edildi. Düzgüner’in ilk başta esiği önemsemediği ama ayağı 1 ay sonra şişince doktora gittiği ve diyabet hastası olduğu için iltihabın kurutulamadığı öğrenildi! Kesik deyip geçmemek gerekiyor, vücutta neler yapabileceği belli olmuyor sonra da maalesef iş işten geçmiş oluyor! 

Haftanın Kabak Tadı Vereni: Bu ara televizyonu açsam onlar, sosyal medyaya baksam gene onlar! Metin Akpınar’ın evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelen Duygu ve Sevgi Nebioğlu kardeşler, kanal kanal gezmeye, haberlere konu olmaya devam ediyorlar! Tamam ben de yazdım, Akpınar’ı kınadım da yeter artık! Çocuklarını bırakıp kaçan anne Suphiye Ormancı nerede mesela? Başka çocuğuna annelik yapan ama kızlarını aramayan annelerine niye bir şey demiyor kızlar? Sırf ünlü ve varlıklı diye mi bu ayrımcılık yoksa? Eğer öyleyse de bu, haksızlığın dik alası kanımca! 

Haftanın Utancı: 21. yüzyılın ortasında bu haberi yapmak ne kadar utanç verici! İsrail-Filistin savaşının 20. gününe gelindi, binlerce kişi can verdi ve alınan son bilgilere göre Gazze’de 1 milyon 400 kişinin evini gözyaşlarıyla terk etti! Hâlâ neyin derdinde neyin hırsındalar, kaç avuç toprak-masumların ölmesine, ailelerin yok olmasına değer! Hayatın kuralı işte: Filler tepişirken çimenler ezilir!

Haftanın Kurtuluşu: Onca kaos, itiş kakış içinde güzel şeyler de olmuyor değil! Çocukluk döneminin en korkutucu hastalıklarından biri olan çocuk felci, dünya genelinde uygulanan etkin aşılamayla yüzde 99 oranında azalarak neredeyse bitme noktasına gelmiş! Bu virüs, her 200 vaka arasında 1 kişinin omuriliğine yerleşerek dönüşü olmayan felce yol açarken, felçli hastaların yüzde 5 ila 10’u, solunum kaslarının etkilenmesi nedeniyle yaşamını yitiriyormuş! Bu hafta da bu hastalık açısından farkındalık haftası çünkü bu hastalığa karşı ilk aşının öncüsü Dr. Jonas Salk’ın doğum günü 24 Ekim, her yıl “Dünya Çocuk Felci” günü olarak kutlanıyormuş! Bitsin gitsin bu hastalık, silinsin tarihten!                                                                                                                              

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

erzurum escort
avcılar escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
istanbul escort
istanbul escort
bahçeşehir escort
bakırköy escort
şirinevler escort
şişli escort
esenyurt escort
avcılar escort
Pendik Escort
ultrabet
Deneme bonusu veren siteler
Deneme bonusu
bonus hunt
betmarlo
egt oyna
pragmatic slot oyunları
barn festival
dog house megaways
betibom
sweet bonanza
tombala oyna
aresbet
wild west gold oyna
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
markaj giriş
sweet bonanza
sugar rush
diyarbet
diyarbet
diyarbet
gates of olympus oyna
big bass bonanza oyna
trwin
diyarbet
diyarbet
casipol
casipol
casipol
betingo
egt oyna
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
aviator oyna
aviator giriş
tombala
pendik escort
footer link satın al
tanıtım yazısı satın al
backlink satın al