Avrupa’nın doğu sınırındaki tank, füze, sıcak çatışma gürültüsü gün geçtikçe merkez ülkelerde daha büyük bir yankıya sahip oluyor. Son bir kaç haftadır aralarında AB’nin üst düzey diplomatı Josep Borrell’in de bulunduğu pek çok yetkili, Avrupa topraklarında patlak verebilecek potansiyel bir savaş konusunda uyarılarda bulunuyor. Fakat Avrupa’nın çoğu tıpkı Ukraynalılar gibi stabil durumun verdiği cesaretle bütün bu uyarılara kulak tıkama tavrını devam ettiriyorlar. Resmi açıklamalar ile kamuoyu algısı arasındaki bu kopukluk, kıtanın mevcut tehdide ilişkin anlayışında derin bir bölünmüşlüğü ortaya koyuyor.
Soru hala ortada: Avrupa’da bir savaş gerçek bir olasılık mı, yoksa sadece Ukrayna’nın desteğini toplamak için bir taktik mi? Belki ikisi de. Uyarılar Rusya’yı caydırırken aynı zamanda Ukrayna’ya yardımın artırılması için baskı yapan ikili bir mesaj işlevi görebilme potansiyelini bünyesinde barındırıyor. Ancak gelişmiş Rus silahlarının konuşlandırılması gibi yeni bir saldırı potansiyelini arttıran son gelişmeler, çatışma olasılığına ilişkin endişe verici bir tablo çiziyor.
Devam eden savaşta hem Rus hem de Ukrayna kuvvetleri tarafından uygulanan taktikler, Avrupa topraklarında yapılacak potansiyel bir hibrit savaşa kolaylıkla ve kolayca uyarlanabilir. İran’ın Shahed-136 insansız hava araçları, kendine özgü motosiklet benzeri motor gürültüsüyle, Rus saldırıları sırasında Ukrayna semalarının daimi misafiri oldu. Bunların çok da uzak olmayan bir gelecekte Avrupa hava sahasında uğursuzca vızıldayacağını hayal etmek basit bir komplo teorisi gibi durmuyor. Berlin ve Varşova gibi büyük Avrupa şehirlerinin Sevastopol ve Kiev gibi Ukrayna savaş alanlarına coğrafi yakınlığı, Shahed-136 ve benzerlerinin potansiyel erişiminin altını çiziyor.
Ağır Rus toplarının Polonya sınırından geçmesi de dahil olmak üzere son gelişmeler endişe verici bir tablo çiziyor. Rus birliklerinin kaydettiği ilerlemelere rağmen, Avrupa kamuoyunda durumun ciddiyetinin kabul edilmesinde kolektif bir aciliyet eksikliği var gibi görünüyor. Ancak bu eksikliği tüm Avrupa teşmil etmek de mümkün değil.
Artan endişelere rağmen, aslında Doğu Avrupa ülkelerinin proaktif tepkileri ile Batılı meslektaşlarının görünürdeki eylemsizliği arasında açık bir ayrım var.
Rusya’nın gölgesinde yaşayan Doğu Avrupa ülkeleri, son birkaç ayı adeta diken üzerinde geçirdiler. Fransa ve Almanya gibi ülkelerin gölgesinde kalan NATO üyesi Litvanya, GSYİH’sinin büyük bir kısmını savunmasını güçlendirmeye ve askeri gücünü geliştirmeye ayırma konusunda Batılı müttefiklerini önemli ölçüde geride bıraktı. Benzer şekilde Polonya, yakın zamanda gerçekleşen hükümet değişikliğine rağmen Rusya ile tarihi ve kültürel gerilimlerle boğuşmaya devam ediyor. Açıkça söylemek gerekirse savaş hayaletinin Doğu Avrupa devriyesi başlamış durumda.
AVRUPA DERİN UYKUSUNDAN UYANACAK MI?
Avrupa kamuoyu, kapılarının eşiğindeki savaşın potansiyel sonuçlarından büyük ölçüde habersiz görünüyor. Batı medyasu Ukrayna’daki savaşa geniş yer veriyor olsa da, bu durum Avrupa açısından durumun ciddiyetini yeterince aktarmıyor. Ek olarak, günlük haber döngüsü sıklıkla iç meselelere öncelik veriyor ve potansiyel olarak daha büyük jeopolitik tablodan kopma hissi yaratıyor. Bu aciliyet eksikliği, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin proaktif tutumunun aksine, Avrupa’nın genel hazırlık durumuyla ilgili endişeleri artırıyor.
Avrupa genelindeki algı eşitsizliği çeşitli faktörlere açıklana bilir. Bilindiği üzere Doğu Avrupa ülkeleri, Sovyet yönetimi altında yaşamaya dair tarihsel bir anıya sahip ve bu da onların bugünkü bakış açısını büyük ölçüde şekillendiriyor. Fakat artık yavaş yavaş bu durum değişmeye başladı. Rusya’nın Kırım’ı işgalinden sonra Ukraynalıların da anladığı gibi Rusya’nın liderliğinin potansiyel vahşetini ve öngörülemezliğini anlıyorlar. Batı Avrupa ise bir tür savaş yorgunluğu yaşıyor. Onlarca yıllık göreceli barış, bölgede rahatlık duygusunu besledi. Ek olarak, potansiyel bir çatışmayla ilişkili ekonomik kaygılar, tehdidin kabul edilmesi konusunda caydırıcılığını koruyor.
Beri yandan Avrupa kamuoyu Batı diplomasisinin, potansiyel savaşı çözebileceğine canı gönülden inanıyor ve diplomatlarına büyük bir güven besliyorlar. Avrupalı lider ve vatandaşlar, müzakerelerin Rusya ile gerilimi azaltabileceği inancına tutunuyor. Batı Avrupa ülkelerinin son diplomatik çabaları bu umudu daha da güçlendiriyor. Ümit taşımak çok iyi olsa da sağlıklı dozda gerçekçilik de hayati bir öneme sahiptir ve bu lazımdan öte elzemdir. Batı için diplomasinin devam etmesi elbette gerekiyor fakat bu süreç devam ettirilirken olası senaryolara yeterince hazırlanmamak büyük bir bozgun ile sonuçlanabilir.
Avrupa topraklarında patlak verecek bir çatışmanın, Ukrayna – Rusya savaşının çok ötesine uzanan derin bir etkisi olacağında şüphe yok. Böylesi bir durum mevcut güvenlik ittifaklarını temelden sarsma ve yenileri için kapı aralayıcı bir maiyet taşıyor.
Covid-19 pandemisi sonrasında, giderek kendi kabuğuna çekilen Avrupa’nın, yaklaşan fırtınayı görmezden gelme lüksü olamaz. Çoğu uzmanın artık gür bir sesle söylediği gibi “Avrupa’nın yaşananları görmezden gelme vakti artık sona erdi. Avrupa tehditle doğrudan yüzleşmelidir.”
Avrupa, vatandaşlarıyla savaş potansiyeli ve sonuçları hakkında açık bir diyalog adımı atmak zorunda. Uluslararası Savaş Çalışmaları Enstitüsü tarafından yayınlanan yeni bir raporda da belirtildiği üzere halk ile kurulacak sağlıklı diyalog, Avrupa demokrasisinin geleceği hakkında hayati önem taşıyor.